26 Aralık 2015 Cumartesi

Mandalina Matematiği

Bizim hanede matematik bir serüven gibi. Ne zaman nereden çıkacağı belli olmayan...

Bu hafta mandalina haftası. Kendileri her tür matematik deneyimi için araç kılındı. Sayıldı, toplandı, yeni yeni kavradığımız çıkarma için alet edildi.
Bütün mandalina soyulup top halindeyken, birkaç dilim afiyetle yendikten sonra boşluğu göstererek 'bil bakalım anne kaç eksik' oyunu oynandı bolca. Buradan kesirlere harika bir geçiş yapılabilir, kayıtlara düşüldü mesela.

Dizi dizi dizildikten sonra mandalina taneleri,
'Anne, bak şimdi burda kaç mandalina var, 6. 3 artı 3 altı. 2 artı 2 artı 2 de altı!!!'
'Hmm evet gerçekten de.'
şeklinde, gruplama ve çarpma mantığına giriş yapıldı mesela.

Ancak elde olan yetmedi anlaşılan ki şöyle bir aydınlanma yaşadı 6yaşEfendi:

'Anne peki 100 daha 3 kaç eder'
'Kaç eder?'
'103!!!!'
Gözler kısıldı, hin bir gülümseme hali var. Anlaşılan bir 'aha' anı daha geliyor:
'Peki anne o zaman, 100, 3 daha ve 1 eksik kaç eder?'
'Hmm'
'102!!!'
'(İçses) Ama biz daha onlukları öğrenmemiştik 100 nerden çıktı?!'

İlk çoklu işlemin şokunu atlatamadan bunu oyun ettik kendimize, devam etmek istedi oğlum.
Sor dedi bana sor hadi hadi.
100, 10 daha 1 eksik
100, 3 daha 3 daha
100, 5 daha 2 eksik
....

Mandalina matematiği işte böyle oluyor efendim, literatüre geçsin.
Çocuklar toplama çıkarma için filanca yaşı beklemeli, ayrıca şu sırayla şu şu işlemleri öğrenmeden zinhar öğrenemez diyenler için eklensin, alternatif eğitim etiketi, yazının sonuna...

Çeviri: 5 Oğluna Okulsuz Eğitim Veren Annenin Hikayesi (Avustralya)

Küçük bir kızken daha okuldaki ilk günümde kararımı vermiş ve eve gelir gelmez anneme ve babama 'büyüyünce öğretmen olacağım' demiştim.

Bu hedefimden hiç şaşmadım ve öğretmen oldum. Hem normal sınıf derslerinde hem de eğitim sürecinde terapi ve desteğe daha fazla ihtiyaç duyan öğrenciler için açılan terapi sınıflarında (remedial class) öğretmenlik yaptım.
Fakat tecrübelerim sonunda anladım ki mevcut eğitim sistemi pek çok çocuk için oldukça yetersiz kalıyordu.
Böylece işi bırakarak 5 oğlumu evimizde okulsuz eğitim metodu ile yetiştirmeye başladım. Tam anlamıyla okulsuz metoduyla.

Mutfak masası etrafında oturup tahtada ders anlatmak filan yoktu.
Oturup onlara okuma yazmayı, sayı saymayı öğretmedim. Hatta herhangi bir şekilde bunları kendi başıma planlamadım bile. 
Bunun yerine günlerini nasıl geçirmek istediklerine kendileri karar verdiler. 
Derede tavşan avlamak, elektronik aletler yapmak veya enstrüman çalmak gibi.

Yaptığım şey sadece çocukların öğrenmeyi içten gelen bir şekilde sevdiklerine dair içgüdülerimi dinlemek ve buna güvenmekti. İlgi duydukları konularda ilerleyebilmeleri için gerekli yönlendirmeyi, maddi kaynak ve araç-gereçleri onlara sağladım.

Bilgisayarımız yoktu.
En büyük oğlum Joel (33) 14 yaşına kadar bilgisayar görmedi ama şu an bilgi teknolojileri alanında doktorası bitmiş durumda.
İlk üniviersite diplomasını aldığında 18 yaşındaydı, şu an Google şirketinde çalışıyor.

Tüm çocuklarım mutlu sağlıklı ve başarılı yetişkinler oldular.

İki numaram Dion’un (31) Sosyal Hizmetler diploması var ve yetim çocuklarla ilgileniyor.

Tali (25) konservatuarda modern müzik eğitimi aldı. Liam (20) ise bir nalbant oldu. Bir atın ayağına sadece on saniye bakıp ona en uygun nalı yapabilen inanılmaz yetenekli bir nalbant.

Erik (18) de abisi gibi konservatuara gitmek istiyor.

Bazı insanlar çocuklarım için kurduğum hayalleri soruyorlar. Ben oğullarımın sadece heyecan duymalarını istedim. Kendi hayatlarına dair heyecan duymalarını…

Öğretmenlikle ilgili hayal kırıklıklarım işe ilk girdiğimde başlamıştı. Birinci sınıfları okuturken tüm desteğime ve ilgime rağmen altı ay boyunca her gün ama her gün ağlayan minik bir kız öğrencim vardı.

İki yıl sonra okulun terapi merkezinde çalışmaya başladığımda bu küçük kız oradaydı ve o denli travmatize olmuştu ki ne okuyup-yazabiliyor ne de akademik herhangi bir konuda ilerleyebiliyordu.

Okulumuzun bulunduğu bölgeden sorumlu müfettişle birlikte okula gidip gelirken ona bir gün şu soruyu sordum:
‘5-6 yaşına gelmiş pek çok çocuğun okula henüz hazır olmadıklarını düşünüyorum. Kendi çocuklarımı okula göndermesem ne olur sizce?’
‘Ne olacak, hiçbir şey’ dedi. ‘Sen bir öğretmensin. Başka insanların 30 çocuğuna öğretmenlik yapıp da kendi çocuklarını eğitemeyeceğini kim söyleyebilir?’

O zamanlar tek amacım çocuklarımı sınıf eğitimine hazır olduklarını düşünene kadar evde tutmaktı. Metot olarak da klasik öğretim metudu kullanırım diyordum. Ki bu yöntem büyük oğlumda çok da işe yaramıştı. Akademik düşünebilen ve ‘bana beş taş verebilir misin’ veya ‘altı adet çubuk say’ dendiğinde cevap veren bir çocuk :)

Ancak ailem genişledi ve diğer oğullarım dünyaya geldiklerinde böyle şeylerle ilgilenmiyorlardı bile.
Mesela Dion için küçük evler inşa etmek bir tutkuydu.
Tali ise henüz konuşamazken şarkı söyleyebiliyordu! Asla bir dakika yerinde oturmaz bütün gün enstrüman çalardı.

Okulda çocukların 20 dakikalık sürelerle öğrendiklerini öğrenmiştim ama benim çocuklarım bir şeye ilgi duyduklarında altı aydan önce onu bırakmak istemiyorlardı.

Zamanla üniversitede öğrendiklerimin hepsini bir kenara bıraktım ve onları gözlemlemeye, hangi konuda heyecanlandıklarını bulmaya ve o yolda onlara yardımcı olacağını düşündüğüm şeyleri onlara sağlamaya çalıştım. Bazen müzik dersleri aldırdım bazen elektronik aletler aldım. Tüm eğitimci rolüm buydu.

Biraz büyüyünce teknik ve ileri düzeyde dersler (TAFE) aldılar. Uzaktan Eğitim programlarına katıldılar. Bunların hepsi gerekli ihtiyaçlar oluştuğunda ve onlar istediği zamanlarda yapıldı.

Bir okul müfettişi ile bir psikolog düzenli olarak ziyaretimize geliyorlardı. Ve kendisi de bir öğretmen olan eşim, Alan, de bana çok destek oldu.

Çeşitli oyun ve spor kulüplerine ve kilise gruplarına üye olmamıza ve birçok arkadaşı olmasına rağmen oğlum 8 yaşına geldiğinde sosyal bazı aktivitelerden geri kaldığı düşüncesiyle kendisi okula gitmek istediğini söyledi.

Okula başladığında gördük ki oğlumuz akademik açıdan yaşıtlarından iki yıl ötede ve okuldaki herkese kibar davranan bir çocuktu.
Bir yıl boyunca devam eden akran baskısı, alaylar, aşağılamalar sebebiyle okulu bıraktı. Hala hayatının en berbat yılı olduğunu söyler. 
Diğer çocuklarımdan hiçbiri okulu denemek bile istemediler.

Uzaktan eğitim ve teknik eğitim hocaları çocuklarımın konuları nasıl olup da böyle güzel öğrenebildiklerine çok şaşırıyorlardı. İtiraf etmeliyim ki bunu dile getirmeleri beni inanılmaz motive ediyordu.

14 yaşındayken Joel yazılıma temel, oldukça teknik bir konu olan Ayrık Matematik denilen bir ders alıyordu.
Eve geldiğinde çalışmalarına bakıp ‘tüm bu şeyleri nasıl öğreniyorsun’ derdim.
Anlamadığı bir konu olduğunda sınıfta bilenlere sorduğunu ve onların ona açıkladığını söylerdi.
Üniversitede tüm matematik derslerinde sınıfta başı çekti.

Bizim eğitim sistemimiz tamamen okuma-yazma üzerine kurulu. Ama benim çocuklarımdan hiçbiri erken yaşlarda öğrenmedi okuma yazmayı.
Joel yedi yaşındaydı, altı ay içinde her şeyi okuyabiliyordu.
Tali 12sinde öğrendi.
Dali ise imla kurallarına göre yazmayı ancak bir yetişkin olduğunda becerebilmişti. O sırada diploma alabilmek için uğraşıyordu :)

Hazır olmadıkları bir şeyi onlara öğretmeye çalışmak koca bir duvara toslamak gibi bir şey.
Liam’de disleksi vardı ve fakat görsel öğrenmede çok başarılıydı. Kendisinin diğer çocuklara göre görsel yönden çok daha avantajlı olduğunu düşünüyor. 

Yetenekli bir at binicisi olan oğlum Erik yabani atını çok iyi bir şekilde eğitmeyi öğrendi. o kadar ki arkasında durup kamçısını şaklatsa bile at hareket etmiyor.

Elbette çocuklarımı yetiştirme yöntemim nedeniyle çok fazla eleştiriye maruz kaldım.

İnsanlar okulsuz eğitim gören çocukların işsiz filan kalacaklarını, zira gerçek hayatta yapmak istediğin mesleği seçme şansın olmadığını ve illa ki patronun size söylediklerini yapmak zorunda olduğunuzu düşünüyorlar.

Ancak aslında gerçek hayatta siz de işveren olabilirsiniz ya da kendi işinizi de kurabilirsiniz.

Niçin çocuklara daha akademik konuları öğretmediğim konusunda da eleştiriler alıyorum. Ancak düşündüm ki belki de öğrettiğim o yabancı dili ya da anlatmaya çalıştığım trigonometriyi ilerde hiç kullanmayacak. Öte yandan evi temizlemek, yemek pişirebilmek, söküklerini dikmek ve alışveriş yapmak: işte hayata atıldıklarında bunlara kesinlikle ihtyiaç duyacaklar. Ki oğullarım bu becerilerin hepsini çok erken yaşta edindiler.

Evet, okulsuz eğitim her aileye uymayabilir.
Bunun için anne-babanın çocuklarıyla birlikte olmaktan keyif alması gerekiyor. Sorgulayan bir zihne sahip olmak ve sıradışı bir hayat sürdürmek istemeleri de.

Oğullarım benim tutkularımdan çok şey öğrendiler.
Eminim okula gitselerdi terapi sınıflarındaki çocuklar gibi olacaklardı. Ve bu onların kendilerine olan güvenlerini azaltıp gelecek başarılarını da baltalayabilirdi.

Çocukların nasıl öğrendiklerine dair pek çok kitap var ancak ben gerçekten bunun nasıl olduğunu kimsenin bilebildiğini düşünmüyorum.

İnandığım tek şey şu ki, tamamen farklı ihtiyaçlara ve ilgi alanlarına sahip 30 çocuğu aynı sınıfa koyup, hepsinin aynı şekilde öğrenmelerini bekleyemezsiniz.

Carleen Sing

Çeviri: İlmiHane

Not: Çevirilerim etiketli yazıları kaynak belirterek alıntılayabilirsiniz.

7 Aralık 2015 Pazartesi

Öyle Bir Eğitim...

Öyle bir eğitim sistemi düşünün ki,
10 yaşından itibaren çocuklar, ergenler ve yetişkinler öğrenim için hepsi aynı okulu kullanıyorlar. 
Öyle bölünmüş duvarlarla sınıflar yok, büyük geniş bir mekanda herkes bir diğerini görebilecek mesafede.


Tarih, edebiyat, şiir, müzik, hukuk her disiplinden öğretmenler ayrı ayrı atölyeler kurmuşlar. Ve bu herkese açık.
Öğrenci geliyor bakınıyor derse giriyor bir iki. İlgisini celbeder öğretmeni de beğenirse kalıyor.
Yok ilgisini çekmezse ya aynı branşta ders veren başka bir hocanın grubuna katılıyor.
Veya başka disiplinlerin ders halkalarına katılıyor.

Öğrenci derse girmekte çıkmakta ve kendi eğitim planlamasını yapmakta tamamen serbest.
Eğitiminin yönünü kendi belirliyor.
Deneye yanıla...
Ve derslerde her yaştan insan. Her yaşa hitap edecek bir eğitim.
Öğretmenler de aynı havuz içerisinde ilgi duydukları gruplara katılıp öğrenci oluyorlar.

Herkes bildiğinin öğretmeni, ilgi duyduğu alanın ise öğrencisi oluyor. 
Aynı, aynı yerde oluyor bu.

Bazen koşullar sizi öğrencisi olduğunuz ders halkasından çıkarıp öğretmen yapıyor.
Bazen de öğretmenseniz ve iyi öğretemediğinize karar verirseniz dersi külliyen feshedebiliyorsunuz!
Öğretmenler de asıl mesleği başka olan kişiler ha! 
Sadece meraklarından derinleştikleri ilimde zamanla hoca oluyorlar.
Öğretme işi tamamen gönüllü, öğretmen maaşı yok!

Tüm bunlar 10 yaşında ilk eğitimini (okuma, yazma, edebiyat ve temel aritmetik) tamamlayarak gelen tazecikin gözü önünce cereyan ediyor.
Nasıl bir duygudur, nasıl bir canlı eğitimdir bu, hayal edebiliyor musunuz?
Ve bu gerçek.
Yıl 7.asır. Yer Şam, Kufe, Basra ve diğer İslam yerleşimleri…
Cami ve mescidler…
Dönem Emeviler dönemi.
Medreselerin hemen kurulmasından önceki dönem.

Eğitim kurumsallaşmadan işte böyle yürüyordu efendim.

Ev Okullu Ünlüler- Agatha Christie

Polisiye edebiyatı kült yazarlarından Agatha Christie’nin çok çok utangaç olduğu gerekçesi ile annesi tarafından okuldan alınarak evde eğitim gördüğünü biliyor muydunuz?




Peki ya 80 civarı dedektif romanı ve oyun kaleme alan ünlü yazarın küçük yaşlarda kendini ifade etmekte oldukça zorlandığını ve disleksi tanısı aldığını?

Kendini ifade etmek için araç olarak önce müziğe yöneldiği, üstelik ciddi bir şan ve piyano eğitimi aldığı halde, topluluk önüne çıkmakta zorlandığı için bunu da bırakır. Ve aşkla önce arkeoloji ve tarihe yönelir. I. Dünya Savaşı’nda gönüllü hemşirelik yapınca eczacılık ilmine duyduğu merakla derin bir dalış yapar. Edindiği tüm bilgiler ve tecrübelerle artık yazmaya hazırdır.

Okulsuz Eğitimin ilginç örneklerinden Agatha Christie’nin okulla ilgili görüşü ise şöyle:

'Artık neredeyse tüm çocuklar okulda eğitim görüyorlar, ve orada her şey kendilerine hazır olarak sunuluyor. Sanıyorum ki işte bu nedenle kendi fikirlerini, maalesef, üretemiyorlar.'

Kaynak

*Agatha Christie'nin bu ilginç yolculuğuna daha detaylı bakmak isterseniz buraya.

Ev Okullu Ünlüler- Jacob Barnett

16 yaşındaki Fizik Teorisyeni ve Matematikçi Jacob Barnett.
İleride Nobel Ödülü almasına kesin gözüyle bakılan bir dahi.
Ancak, otistik.



2 yaşında otizm teşhisi konduğunda bir daha asla konuşamayacak demiş doktorlar.
Okul öğretmeni Jacob’un okuma yazma öğrenemeyeceğini söylediğinde annesi onu okuldan almış.
Okulsuz eğitim vermeye başlamış.
Bir an bile düşünmeden.
Terapilerde Jacob’un temel olarak yapamadığı becerileri -ve belli ki yapmak istemediği- şeyleri Jacob’a yaptırmaya çalışıyorduk diyor annesi.
Ama burada bir yanlışlık var diye düşünmüş.

Ve bambaşka bir metot denemiş.
Otistik çocuğu için mevcut tüm terapileri ve klasik eğitimi reddettiğinde deli gözüyle bakmış etrafındakiler.
Oysa diyor çocuğunun tam olarak neye ihtiyacı olduğunu ancak bir anne bilebilir…
Ve ekliyor
'Ben sadece Jacob’u izledim.
Ne yapmaktan hoşlanıyor. Buna odaklandım.
Neyi yapamıyor deyip onu düzeltmeyi bıraktım.
Neyi seviyor. Bardak içindeki suyla ilgilendiyse ona 10 su dolu bardak daha verdim mesela.
Neye ilgi duyduysa,
ve çok inanılmaz bir şey oldu:
Ben bu metodu izledikçe o da bizim dünyamıza daha fazla ilgi duymaya başladı.
Ve konuşmaya başladı!
Kimse inanamadı.'

Annenin iki oğlu daha var. Onlar da ağabeyleri Jacob gibi kendi ilgi alanlarına yönelip eğitimlerini o konuda sürdürüyorlarmış.
Çocuklarının eğitiminde belli ki unschooling yöntemleri kullanan annenin dediğine göre,
Oğlanlardan biri hastalıkların nasıl geliştiğini araştırıyormuş mesela diğeri ise fırtınaları inceleyip yeni meteoroloji tahmin metotları oluşturmaya çalışıyormuş.

Jacob’un okullarla ilgili düşüncesi şöyle:
'Okullar öğrenmek için güzel yerler ama öğrenmek ve bunu uygulamak yani gerçek problemleri çözmek arasında fark var. Otistik olduğum için çok mutluyum. Çünkü öyle olmasaydım bugünkü ben olamazdım….'

Özet Çeviri: İlmiHane

* Jacob'un 'Tüm bildiklerinizi unutun' başlıklı bir Ted konuşması var. Burada.
* Annesi Kristine Barnett'in oğluyla evde eğitim yolculuğunu kaleme aldığı kitap Umut Işığı


Not: 'Çevirilerim' etiketli yazılarımı kaynak göstererek paylaşabilirsiniz.

Ev Okullu Ünlüler- Paolini

Çok satan gençlik romanı yazarlarından Christopher Paolini evde eğitim görmüş. 
15 yaşında ilk romanını yazmaya başlayan ve tek kızkardeşi ile birlikte evde eğitim gören bu genç o yıllar hakkında şöyle diyor: 


‘İnsanlar nasıl olup da 15 yaşında çok satan bir roman yazabildiğimi merak ediyorlar, bunda bizi evokulu ile büyütmeye karar veren ailemin özellikle annemin çabaları çok büyük. Önce oyunla sonra eğlenceli projelerle ve daha sonra da klasik derslerle bize verdikleri eğitim olmasaydı bunu başarabilmem imkansızdı. Çok şanslıyım ve ev okulu eğitim metodundan her çocuğun istifade edebileceğini düşünüyorum.’

‘Ev Okulu ilgimi çeken konular hakkında keşifler yapabilmem için gerekli olan özgürlüğü sağladı bana. Kendi hızımda öğrenmeme izin veren bir çalışma biçimiydi ve bu şekilde liseyi çok daha erken yaşta bitirebildim. Böylelikle ünviersitede hangi bölümü okuyacağıma karar vermeden önce yazarlık denemelerime yoğunlaşabilmek için birkaç yıl daha vakit kazanmış oldum. Ev okulu hayallerimdeki maceraları ve en nihayet kitabımda tasvir ettiğim dünyayı kurabilmem için gerekli olan zamanı vermişti.’

Anne ise diyor ki : 'Oğlum doğduğunda onun kim olacağını merak ediyor ve dünyayı ona tanıtma sorumluluğumu fark ediyordum. İlkokul çağına geldiğinde bir sırada sürekli oturmanın ona göre olmadığına karar verdim çünkü hem yaşıtlarına göre çok çabuk öğreniyordu hem de hareketli bir çocuktu. Ayrıca aile olarak birlikte vakit geçirmekten çok hoşlanıyorduk. Okul eğitimine karşı değilim ancak çocuklarımıza uygun bir okul seçeneğimiz yoktu. Ev okuluna karar verdik.

Eğitim metodu olarak iki ilkeyi benimsemiştik: bir hayatın içinde öğrenme. iki: günlük düzenli okuma-yazma ve matematik alıştırmaları. Mesela kızım kedileri çok seviyordu. Ona kedili çıkartmalar aldım. Her gün bir tanesini seçip bir kağıda yapıştırıyor, ona bir isim veriyor ve uydurduğu hikayeyi birkaç cümle ile altına yazıyordu. Birkaç sayfa birikince bunları minik bir kitapçık haline getiriyordum.

O yıllarda ev okullarına burun kıvrılıyor ve çok eleştiriliyordu. Ama ailecek bunda ısrar ettik. Bugün dördümüz çok yakın arkadaş gibiyiz, çocuklarımız da onlarda derin bir merak ve öğrenme aşkı meydana getiren yetiştirme biçimimizden memnunlar. Onları devlet okuluna gönderseydik nasıl olurdu bilemiyoruz ancak ev okulunun ailemiz için en doğru karar olduğundan hiç şüphemiz yok.'

Özet Çeviri: İlmiHane

Not: 'Çevirilerim' etiketli yazılarımı kaynak göstererek paylaşabilirsiniz. 

6 Aralık 2015 Pazar

Yorgun Anne

KENDİNİ YALNIZ HİSSEDEN OKULSUZ EĞİTİM ANNESİ,
Yoruldun değil mi?
Hayır, evde eğitimi organize etmenin, çocuğunla her daim hem hal olmanın yorgunluğu değil bu,

Sen asıl MÜKEMMEL İNSAN yaftasından yorgunsun.

İnsanlar seni olduğun yerden alıp olmadığın bir yere yerleştirdiğinde,
Bazılarının gözünde hata yapma, insan olma, zaafların bulunma hakkın elinden alındığında,
Sanki dünyanın en sabırlı annesi, en düşüncelisi, en mükemmel annesi senmişsin hissi sana yaşatıldığında…
Fark etmediler bile, seni nasıl yalnızlığa ittiklerini,
onure ettiler sandılar, aksine…
İnsan en çok neyden yorulur, bitap düşer bilir misin?
Günün bereketi, çocukların talepleri, evin işlerinden mi?
Hiç sanmıyorum,
yalnızlık hissidir, insanı en çok yoran.
Sen hep başkasın ve aykırı. Anormal sensin, normal onlar..
Normale yaslanmanın konforunu feda ettin, inancına.
Pekiyi, inandığın gibi yaşamazsan sen sen olabilir miydin?
İdeallerini hayata geçirme fırsatını her bulduğunda yemiş bulmuş çocuk sevincini örseleyip, hayır ben de sizin gibiyim diyebilir miydin?
Yara almaz mıydı kişiliğin, yok olmaz mıydı şahsiyetin..
Çocuğunun olası bir arıza ihtimaline karşı bile tepende olanlar var, bilirim.
Zira sen başkasına, şartlara kolaylıkla yıkılan o sorumluluğu üstlendin, bi başına.
Tereddüt etmeden..
İnandın ve,
Güvendin ya insan tabiatına,
Fıtratın kodlarını takip ettin ya.
Tek yaptığım buydu deyince de,
Mükemmel öğretmen sandılar bu defa da.
Uzman olmak gerekir öğretmek için, hay-da!
Ama senin de bir insan olduğunu unuttular,
Zaafların olduğunu, hatalarının olduğunu..
Sen hatırla lakin.
Ben olsam yapamam, demeleri kendilerine ilişkin,
Sana değil.
Serzenişlerini dahi mütevazılık sanmaları
Seni olmadığın bir yere koymaları,
Bilmeden yormaları…
Teslim et hakkını,
İç sesini harekete geçirdin birşeylerin,
Ve
Kelebek etkisi başladı.
Olduğun gibi anlaşılma hakkını
aldıysa da elinden
Sen bir başlangıç yaptın
Gerisi Allahu alem.

Onda Bunda Şunda

Çocuklarım doğduktan sonra insan fıtratı üzerine yoğun bir şekilde düşünmeye başladım. İnsan nasıl konuşur, nasıl öğrenir? Nasıl hayatta kalır? Nelerdir en büyük gereksinimleri? Karşılanmazsa neler olur?

Bu öğrenme yolculuğum esnasında oğullarım büyürken pek çok durağım oldu. Adem Güneş ile başladım, Maria Montessori ile devam ettim. Waldorf, Reggio Emilia yöntemleri. İslam pedagojisi üzerine okudum. Önceden beri dikkatimi çeken Homeschool (Evde eğitim) ve Unschool (okulsuz eğitim) akımları ile daha yoğun hemhal oldum bir süre. Orası bana kapılar açtı ve devam ettim: Çocuk merkezli öğrenme (child-led learning), projelerle öğrenme (project-based learning), ilgi temelli öğrenme (interest based learning), doğal öğrenme (natural learning). Ve halen okumalar yaptığım Liderlerin Usulüyle Eğitim (Thomas Jefferson Education)...

Daldan dala atlar, bazılarına uzunca bazılarına kısacık konarken, kafamın karıştığı kaybolduğum oldu. Bir ışık bulup yüreğimin çarpıp 'işte bu' dediğim de.

Geriye dönüp baktığımda geçtiğim duraklar hamd etmeme vesile oluyorlar.
Yolculuk devam ediyor o kesin. Vardığım bir kanı var ki beni çok heyecanlandırıyor. Onu en son söyleyeceğim...

Hani hangisi diyor insan bazen.
Hangisini seçsem, nasıl ilerlesem.
Böyle bir matematik yok benim için. Hepsinden aldıklarım şekillendiriyor hem zihnimi ve hem pratiğimi. Kendimi eklektik olarak tanımlayabilirim.
Biraz ondan biraz bundan biraz da şundan...

Aileme uyan formülü sadece ben bulabilirim zira.
Uymayan elbise için ısrar etmeye ya da işe yarayan bir metot için, hayır bunu kullanamam diye peşinen reddetmeye de mesafeliyim.

Biraz mizaç meselesi. Okumalarım sırasında gördüm ki bu metotları bulanlar kendi mizaçlarından, toplumsal koşullarından bağımsız oluşturmuyorlar kuramlarını. Hatta bunlar fazlasıyla etkili diyebilirim.

Ve vardığım kanı odur ki;
Her aile sayısınca farklı eğitim yaklaşımı, her aile sayısınca farklı eğitim metodu var.
Sistematik hale getirilsin ya da getirilmesin, her ailenin yöntemi orjinal ve biricik.
Buna yürekten inanıyorum.
Ve inanılmaz heyecan verici buluyorum. Keşfedilmeyi bekleyen ne çok şey var.
Ve bu yolculuk çok kıymetli geliyor gözüme...

Okulsuz eğitimin güzelliği de burada; bu farklılıkların dilenen şekilde yaşanabilmesine olanak vermesi...

Matematik Bir Sihir

Öğrenmek için çocuklar içten bir motivasyon duyarlar.
Tüm alternatif eğitim metotları bu güvene dayanır.
Ben de oğullarımla bu minval üzere ilgileniyorum.
Evet, yeni öğrenme maceraları için davetkar ortamlar hazırlıyorum bazen.
Fakat asıl öğrenmenin insanın içinden gelen 'nasıl' sorusuyla başladığına yürekten inanıyorum.

Bir günümüz işte böyle başladı.
'Bana öğret' dedi, 6yaşEfendi.
'Annecim bana matematik öğret. Toplamayı çıkarmayı bir de eklemeyi.'
İlk ikisini anladım ama üçüncüyü sordum. 1 ve 3 ekleyince kaç olur dediğimde, '1 ve 3 yani 13' cevabını aldım.
Demek ki iki basamaklı sayıların mantığını öğrenmek istermiş.

İşaret fişeğini alınca harekete geçtim ve basit birkaç kart, çubuk ve plastik kapaklarla toplamayı çıkarmayı gösterdim.

2+4 ile 3+3ün sonuçlarının aynı olduğunu fark etti. Hayrete düşürdü bu onu. Beni de onun hayreti..
Ne denli sıradan bakıyorum hayata, ne bihaberim ayrıntılardan dedim kendi kendime.
Matematik bir sihir gibi değil mi dedim, gülümsedik birbirimize.

4-4'ün cevabını aradık birlikte, sıfırı coşkuyla söyledi, kavradığını hissettim yokluğun mantığını.
Ah yavrum bilsen o sıfırı bulmak pek de kolay olmamış insanlık için :)
El-Harezmi'ye selam edelim.
6yaşEfendi biraz büyüsün sıfırın keşfini zevkle okuruz birlikte...




Başlarken

Evde İlim...
Evin İlmi...
ve ilmin evi: insan...

Her yolculuk biricik.
Tam bu yüzden not düşülmeye değer.
Yolda olmak, yolda kalmak, yola yatmamak, yol açmak...
Seçimler seçimler seçimler... İnsanın kaderi seçimleri.

Sebebi blogum,
öğrenme yolculuğunu yazmak hanemin...
İnanmak eğitimin kurumlar dışında, ta kalbin içinde
zihnin derinliklerinde gerçekleştiğine,
bir buluşma ile,
insanın kendisiyle..

Haneyi tanık kılmak,
Kainatı tanık kılmak,
Beraber yapmak, beraber öğrenmek,
Çoluk çocuk maaile,
yola revan olmak...

Ve kalem tutmak,
zihin teri dökmek geleceğe...
hayret makamından
rıza makamına
bir ebedi gayret..