21 Mayıs 2016 Cumartesi

Neye Benzer Şu Okulsuz Öğrenim Dedikleri?

Dünün Okulsuz Güncesi

Uzun bir süredir sadece yaşamaya verdim kendimi. Öğrenme sürecimize yazılı tanıklık etmeye ara verdim. Bazen bugünü yazabilsem ne güzel olur dediğim oldu, fakat hayat o denli hızlı aktı ki, hem fırsat bulamadım, hem de dinle dedim kendime, az yaşa; yazmak sonra. 

Dün sıradan bir günü, tamamen biz bize ve evde olduğumuz bir günü nasıl geçirdiğimizi yazmak istedim. 
İnsanlar bu çocuk nasıl sosyalleşecek derken, niçin bol sosyalleşmeli bir günü değil de bizbize olduğumuz bir günü seçtim?
Tamamen bizim ailemizle ilgili bu. Zira sosyalleşememekten değil, fazla sosyalleşmekten muzdarip olabiliyoruz biz bazen. Atölyeler, oyun grupları, park buluşmaları, orman gezileri, ev akraba ziyaretleri derken bir bakmışım ritmi kaçırıyorum. Evde olamıyorum. 

Bu sene bu dengeyi bulmakla geçti diyebilirim. Zaman zaman hayır demeyi, uyaranları azaltmayı, evde olabilmek için, içe dönebilmek için tercihler yapmayı öğrenmekle. 

Gelelim düne.
Evde geçen tastatlı bir güne.

Ben uyanmadan başlamış öğrenme, önceki gün ortalığa bıraktığım geometrik kalıplarla çalışmalar yapılmış, konuşma kutucukları çizilmiş, Türkiye’nin plakası üzerine yaptığımız konuşmadan esinlenerek TR yazılmış. 

Gerçekten de bilgi nasıl yapılandırılıyor? Ne ile harekete geçiyor zihin de, bir köşeye yazdıklarını oyun kisvesinde ansızın çıkarıveriyor. Eğitimbilimci olsaydım, kesin bunu seçerdim araştırma konusu olarak. (ince motor, yazma)

Kahvaltı için krep hazırlamak istedi 3.5-7 yaş oğulcuklar. Tarifini komşudan istedik, ilk deneme olacak mı olmayacak mı heyecanlandık. Uf ilki biraz olmadı gibi yapıştı işte tavaya, aa ikincisi oldu anne oldu oldu olduuuuu. Kreeeep ustasıııı adlı uyduruk şarkımızı söyleyip keyiflendik. İlk denemede vazgeçersen lezzetli kreplere ulaşamazsın dedim, söze ne hacet, bizzat tanık olmuşken. Dedem ve Ben adlı bir kitap okumuştuk geçen yıl onu hatırladık, mutfağı kreple doldurana kadar duramıyordu dede, sonra hayvanlara yediriyorlardı krepleri. Anne o kitap çok güzeldi tekrar okuyalım tekraaaar. dedi. Elbette dedim. (ölçü-hesap, günlük yaşam becerileri)

Habire yenilik peşindeki annesine karşın, demlenmeye derinleşmeye ne açık bir oğlum var diye düşündüm. Defalarca okuttuğu kitaplar var kitaplığında, uzun soluklu kitaplar üstelik. Yukardaki soru cümlesinin cevabı buralarda bir yerde olsa gerek. Tekrarla her defasında yeni bir tarafını yapılandırıyor olabilirler mi? Ne tatlı, bunları düşünmemize ihtiyaç bile duymadan işlerini hallediyor olmaları bu minik zihinlerin…

‘Anne hamur da yoğuralım mı seninle?’ Kahvaltıda bir cümleden çıktık yola, oyun hamuru yapmaya karar verdik. Tuz yoktu, bakkaldan alıp geldi. Gıda boyası ile biri yeşil biri pembe 2 hamur yoğurdular. Bulaşık yalaşık işlerden hiç hoşlanmamasına rağmen büyük oğlum sabırla devam etti, ilk deneme için oldukça iyiydi. Oyuncakları ve deniz kabuklarını kullanarak uzunca bir süre hamurla tasarımlar yaptılar. (İnce motor, ölçü-hesap, sanat, günlük yaşam, cıvık karışımın giderek katılaşmasıyla harekete geçen ismini bilmediğim nice duyarga :)

Ben o sırada ne mi yaptım? En sevdiğim kısım da bu. Ütü :) Atölye odamızda (oturma odamızı atölye çalışmasına çevirdik geçen yıl) birşeyler yaparken onlar, ben de açarım ütü masamı, başlarım tükenmez görünen ütülüklere. Normalde çok hoşlanmam, ama birlikteyken herkes birşeyler üretiyorken, bir yandan sohbet edip bir yandan iş yapmak. İşte bu çok keyifli.

Ütüye kısa bir ara verip rutin günlük okumamızı yaptık kendi seçtiği kitaptan 2-3 sayfa. Çocukluğumuzun kitabı Cin Ali’den :) Sonra da bir sayfa Elif Ba’dan hareke çalıştık. Geçen gün şöyle demişti oğlum: Anne ben Kur’an okumayı öğrenmek istiyorum beni her gün çalıştır. Merak ediyorum demişti öncesinde, içinde ne yazıyor çok merak ediyorum… Kahvaltı sırasında veya sonrasında bakmaya çalışıyoruz bir sayfa bir sayfa. (okuma-yazma, Kur’an öğrenme)

Oyun hamurundan sıkılınca raflara göz attılar, aa eski kitaplardan sevdiklerimiz varmış burada ayıralım dediler, ayrı bir kitap rafı yaptılar düzenlediler. O sırada bir boyama bulmaca kitabıyla bir sayılı bulmaca kitabı buldu büyük olan. Uzun bir süre onlarla uğraştı. Uzun uzun saydı çizgi bulmacaları çözerken. Ufağım suluboya hastası, çıkarıp kendi kendine yapmaya başladı, baktım ki surat çizmeye başlamış. (Kitap sevgisi, matematik, ince motor, sanat)

İşlerimiz bitince bisikletleri alıp kendimizi cami bahçesine attık. Destek tekerleklerini bir hafta önce çıkarmıştık, onun heyecanıyla koca bahçeyi yorulasıya turladı büyük oğlum. Ben hatimime onlar da etrafı keşfe daldılar. Yaşlı bir teyze geldi o sıra, yeni taşınmış pek bilmezmiş buraları, ben Kuran okurken dinledi, bizimle beraber cemaatle namaza geldi. Oğlum şaşırdı, sen tanışıyor muydun anne onunla dedi. Hayır oğlum buraları bilmiyormuş yardımcı oldum dedim. Ayrılırken çok teşekkür etti teyze, yeni insanlarla tanışmıştı çünki cemaatte kendisiyle kafadar. Mutlu oldum. Oğlumu namaza davet ettim, kaç tane diye sordu. Dört rekat deyince, neyse ben gelmicem boyamama devam edicem dedi :) (Cemaatle namaz, cami kültürü, kaba motor, sosyalleşme)

Evden çıkarken bir süredir kitap almak için para biriktirdiği kumbarasını yanımıza almıştık. Kitapçıdan beğendiği 3 kitaba parası yetti. Minyon kartları aldı bir de. Hani biz de severdik kırtasiyelerin orasındaki burasındaki minik kart, kazı boyama vs şeyleri ya, biriktirme alışkanlığının olağan bir nesnesi olurdu o minik şeyler. Gülümseyerek izledim onu kendi parasıyla heyecanla alırken kartlarını. Kardeşi için de almayı ihmal etmeyişini. (Paylaşma, kardeşlik, hesap-kitap :)

Sahi daha neler var düne dair kayıtlara geçmediğim, öğrendiğimizi bile hissetmediğim. Öylece oluveren, akla-kalbe doluveren. Bilmem ki.
Bilmem de gerekir mi ki?

Okulsuz öğrenim bizce böyle birşey.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder